1 Mart 2009 Pazar

Stockholm'den gelen simgelerle yüklü bir mektup daha; on dördüncü yazı



Ben, bir önceki mektubuma yanıt beklerken, hiç ummadığım yeni bir Stockholm mektubu geldi... Göndericiyi tanımıyorum. Notlarına iliştirdiği görsel malzemeyi ve bu notları burada yayınlıyorum. T.S.

“Sayın Editör, tekinsonmez.blog Sayın Yönetmeni,

Tuhaf bir mektup yayınladınız geçtiğimiz günlerde. “..görsel olan anlatım ile ilgilenirim././ Kapı, pencere, duvar, nesneler, şeyler, eşyalar; objelerin duruşları ne söylüyor? /./ Bu nesnelere bakarak, onların arkasındaki dili; görünmeyeni, saklı anlatımı merak ediyorum,” türünden size yönelik mektubun tuhaflığına karşı, karşıt bir yanıt gelir, diye beklerken, bunu destekleyen görüşlerle bir mektup yazdınız siz de. Olacak şey değil rastlantının böyle satranç taşı gibi yerine oturması...

Sizi de anlamaya çalışıyorum, taa burada Stockholm’de kar, kış yaşadığım sıra. Siz de, size gelen mektup doğrultusunda, size fotoğraf gönderen “Yeşil Pardösülü Adam”ı anlamaya çalışıyorsunuz.

Bu da hoş bir şey. Bir şeyi, farklı olduğu halde anlamaya gayret etmek, hoş bir şey benim için de. Şimdi, durup dururken, “bu da nereden çıktı,” diye bir düşünce geçiyor olabilir zihninizde. Neden olmasın! Üstelik bu görsel malzemeler, bu düşünceyi daha radikal bir duygu gibi verebilir.

Bu görsellikler, geçmiş günlerin yaşam parçaları, bezemelik süsler, biraz da çocuksu masalcılık ögeleriyle yüklü çağrışım simgeleri...

“Hayda! Bu da nereden çıktı, diye ikinci ünlemli çıkışınızı tahmin ediyorum. Üstelik sıcak kahvenizi tam da dudaklarınıza götürüp yudumlayacaksınız ki, tam bu sırada, e-postanıza; mini mini kurbağalar, heykelcik gibi alçıdan yüzler, ceviz kabuğuna çizilmiş maskeler, sütbeyaz bir lambanın üstüne çizilmiş karakelem ürünü insan gözleri, kaşı, burnu, ağzı ve daha başka şeyler...

“Bunlar nereden çıktılar, şimdi, durup dururken,” diyorsunuz. Haklısınız siz de! Bu kapıyı, pencereyi bu konulara siz açtınız! “..objelerin duruşları ne söylüyor,” sorusuna, üşenmeden yanıt veren siz değil misiniz, Sayın Yazar, Sayın Editör, “tekinsonmez.blog,” Sayın Yönetmeni?

Bunları nereden bulduğumu bana soracak olabilirsiniz! Ayla adında bir bebek için saklanmış nesneler olduğunu söyleyen bir tanışım var. Bu tanışım, Türkçe bilmediği için, bu göstermelikler konusunda size yazmamı istedi. Ben de ona tercüman oldum. “Ayla adında bir bebek için saklanmış nesneler olduğunu söyleyen bir tanışım, Ayla, büyüdükten sonra, kendisine bir yol uğrarsa, ona elden verecekmiş bu nesneleri, şöyle ki; “mini mini kurbağalar, heykelcikler, ceviz kabuğu ve daha başka şeyler; Ayla’yı bekliyormuş. Benden, komşu, tanış hatırı için yazmak. Ben de aslında sizi destekliyor ve merak da ediyorum; size göre bu “..objelerin duruşları ne söylüyor?”

Tanışım sorularıma yanıt vermedi; bu “mini mini kurbağalar, heykelcik gibi alçıdan yüzler, ceviz kabuğuna çizilmiş maskeler, sütbeyaz bir lambanın üstüneki karakelem çiziklerin, ” nesnelerin arkaplanı var mı, diye ona da sordum. Yanıt vermedi! Belki siz, bir yazar olarak analitik bir deneme yazısı ile umuyorum ki bana da yanıt verirsiniz! Kaç yılık bir öykü diye soracak oldum da, şunu da ekledi; " Det är kanche har redan 25 år sedan.. troligen..."

Esenlik sizin olsun Sayın Yazar... “
1 Mart 2009 Stockholm

Stockholm’den gelen mektuba yanıt veriyorum; On üçüncü yazı


Sayın Gazeteci,
İlginç önerilerinizle Stockholm’den gelen mektubunuzu ve fotoğraflarınızı yayınladım. Fotoğraf gibi görsel objelerle daha yakın bir duyum ilişkisi içinde algıladım sizi, gelen mektubunuzla.

Görüşlerinize katılırım. Diyorsunuz ki; “Ben, dil çalışması gerektiren yazım tekniklerinden çok, görsel olan anlatım ile ilgilenirim././ Kapı, pencere, duvar, nesneler, şeyler, eşyalar; objelerin duruşları ne söylüyor? /./ Bu nesnelere bakarak, onların arkasındaki dili; görünmeyeni, saklı anlatımı merak ediyorum.”

Haklısınız! Size katılmamak elimde değil. Bu açıdan Stockholm kentini ben de çok merak ediyorum. Belki bir gün orada karşılaşırız. Rastlantısal değil tabii, belli bir günde, belli bir yerde olabilir bir sohbet yapabiliriz.

Üstelik biz gerçekten Stockholm kentini merak ediyoruz. Bu kenti kent yapan özellikler konusunda, (siz, her ne kadar; “Ben, dil çalışması ve yazım tekniklerinden çok görsel olan anlatım ile ilgilenirim,” diyorsanız da) bize düşüncelerini yazacak bu konuda eline kalem alacak bir sanatçı tavsiye eder misiniz?

“Size ilettiğim görüntülerden yola çıkarak düşüncelerinizi bana yazar mısınız,” demişsiniz.Neden olmasın!

Bu dileğinizi unutmuş değilim! Ben de bu konuya yoğunlaştım şu anda. İşte tüm zihinsel çabamla bu konuya yaklaştım. Nasıl çözebiliriz, merak ediyorum ben de! Evet, elbirliği; sizin de katkınız olsun.

Bu konuda bir tasarım peşinde koşuyorum, gördüğünüz gibi... Nasıl yapabiliriz de sizin de parmak bastığınız gibi, ilettiğiniz fotoğrafların “arkaplanı hakkında” bize bilgi iletecek, bir yazara ulaşabiliriz.

Örneğin orada yaşayan ve yazan bir Bay, Bayan olabilir. “Yabancı, yerli” ayırımı yok, “yaşlı, genç” ayrımı yok! “Erkek, kadın cinsiyet” ayrımı yok! Bir Eskimo, bir Hintli, Bir Tatar da olabilir, yeter ki Türkçe yazabilsin bize. Sitemiz, şimdilik Türkçe okuyup yazanlar için. Ha az kalsın unutuyordum, siz de Türkçe yazdığınız için yayınlayabildik. Başka nasıl iletişim kuracaktık ki, değil mi?

Eli kalem tutan, bu konuyu algıladığı gibi yazan, (etik değerlerinden kuşkumuz olmaz, eli kalem tutuyorsa) bir açıklama ve bununla birlikte, tarafınızdan gelen fotoğrafları da unutmadan kent ve arkaplanını, kenti kent yapan, Stockholm denilince, evrensel insan algısında bıraktığı izi ya da çağrışımı bize yazarak anlatan, (olsun, biraz da coşturucu tümceler döktürebilir bu konuda), deneme ile söylev arası bir yazı da olabilir; biraz şiirsel olabilir, analitik denemelere yakın bir betimleme özeti de olabilir ki (bu arada varsın bireyliğini de bize kurduğu tümcelerle göstersin, yazarlığın yüce değerleri hakkında, Türkçe bir deyimi burada kullanıyorum, bağışlayın; diyebilirim ki “mangalda kül bırakmasın,” varsın yüceltsin yazarlığı ve sanatçı olma gayretini, şundan, çünkü bazı ülkelerde yazarlar ve sanatçılar bugün de çok küçültücü durumlarla karşılaşıyorlar) yazar ve sanatçıları ve onların hangi yüce esinlerle yola çıktıklarını, yazma mesleğine baş koyduklarını da birkaç kalem darbesi ile açıklayan tümceleri de ihmal etmesin bu yazı, lütfen. Bakın işte bir kez daha yineliyorum; tez elden...

Olsun, “mektup türü, mektup yazmak” gibi özel konularda (sizin vurguladığınız gibi) “kalem oynatmayı seviyor olması,” da beklenmiyor bu yazardan. Yeter ki, sizin ilettiğiniz fotoğrafların arkaplanı hakkında, Stockholm kentini bize tanıtan ki (olsun kendisinden, bireyliğinden de söz etsin, buna evet diyorum) bize bir deneme yazısı, en kısa sürede, yineliyorum; lütfen! Tez elden bekliyorum.

Sevgi, içtenlik...

Tekin Sonmez
1 Mart 2009

NOT: Stockolm, hiç tanımadığımız bir kent değil kuşkusuz. En üstte, bunu göstermek üzere, arşivimizdeki bir fotoğraftı ilk girişte yayınlıyoruz.