2 Mayıs 2010 Pazar

Kars Platosu, Sarıkamış'tan Berlin'e Nüfus hareketleri, bir aile ve üç kuşak ve Soyaile’ Onur Büyüğü Sayın Kemalettin Şenocak ile söyleşi

Yerel tarih de farklı ayrıntılarda yaşayan bir aile tarihidir çoğu kez. Anılar, günceler, mektuplar hem aile tarihidir hem de yerel tarih belgeleri verirler.

Ayrıntılarla dolu aile tarihi ise sonunda bu toprakların tarihidir.

Kimileyin kişiler değişir aynı ayrıntı farklı bir doku ile ötekinde de ortaya çıkar. Kimileyin aynı kişide farklı bir ayrıntı bir arkaplan ögesiyle yerel tarih dokusu oluşturur.

Doğa, çevre, insan; yerine göre toplumsal ve yerel yazılı anı dökümanları, sözle gelip kağıda dökülenler, sesli kayıtlar, fotoğraflar tek tek bir çekirdek merkeze yakın bireylerin geride bıraktıkları ile oluşur.

http://sarikamistekinsonmez.blogspot.com/ ile bir belge, mektup verisi ile sunuldu. Söyleşi ve anılar da bir aradadır; http://karstekinsonmez.blogspot.com/. Bunları özenle izleyenler bir yelkovanın dönüşü gibi her saat başı bir kez aynı sesi işitirler. Sarıkamış'tan Batı'ya nüfus hareketleri...

Değerli İzleyici,

Evet nüfus hareketleri çekirdek bir aile çevresindedir. İlk çekirdek ailenin bir oğlu ikinci kuşak olmakla birlikte, aynı aileden üçüncü kuşak oğlu ile Berlin'dedir.

Bir turist değildir o ve nüfus hareketleri demek biraz da bu demektir. Çekirdek aileden ikinci kuşak Sarıkamış'tan yola çıkmış, Berlin'de sonsuza dek kalacağı yeri saptamış.

Bakın topu topu üç kuşak ile gelişen sosyal bir olgudur bu.

Çekirdek ailede ikinci kuşak nüfus hareketleri sonucu Berlin'de mezar yeri alıyor. ‘Soyaile’ Onur Büyüğü Sayın Kemalettin Şenocak ile olan söyleşiyi birlikte izliyoruz.

Sevgi, içtenlik...

Tekin SonMez, Mayıs 2010Kemal Ağbi, kaç yıl Siirt’te bizimle kaldınız? Bana o günleri, annemi biraz anlatır mısınız? Hangi yıl gittiniz? Trenle mi?
Tekinciğim! O yıl mektep erken mi tatil oldu ne oldu, şimdi hatılayamayacağım. Dönüşte.. tabii trenle.. ama ne kadar sıkıntı çektim biliyor musunuz? Eziyet çektim. Siirt’ten, Kurtalan’da aktarma yaptım.

Kemal Ağbi sizin kurşun kalemleriniz vardı! Ortaokula gidiyordunuz o yıl. Kalemleri elime almışım, vermek istemiyorum. Sen de; ‘bak hala kalemlerimi vermiyor, dersime çalışamayacağım,’ diyorsun. Üçümüz de birer iskemleye oturmuşuz. Babam yok. Işıklı bir oda. Sanırım 3,5 - 4 yaşındaydım. Annem dedi ki; ‘Oğlum o kalem senin değil, vereceksin. Kalemi getirip sana verdim. Çok üzüldüm. Kaç doğumlusunuz Kemal Ağbi?
Tekinciğim, ben 1926 doğumluyum.

Kemal Ağbi, Siirt merkez, 1940 başları. On dört olmalısınız!
Ben... 12 yaşında.. bir dakika.. siz söyleyin.. bir yerde, geride kalmadım, sınıfta kalmadım, yani.. kaç yaşındayım?.. Ha 14 yaşında.. anne çocuğuydum diyorum ama. En iyisi hatıratımı göstereyim. Var mı bildiğiniz kimse var mı, bassınlar, bana 99 kitap versinler. Bir kopyasını vereyim, bassınlar, doksan dokuz kitap.. ama çok para kazanırlar. Siirt’te galiba o zaman mektep erken tatil oldu. Ben hatıratımı açar size o Siirt bölümünü okurum.

Ağbi, ben annemi merak ediyorum, anılarınız yok mu?
Tekinciğim hatıratımdan göstereyim, bastırsak var işte.. hatıratın orta bölümünü yayınladım, ilk bölümünü yayınlamalıydım halbuki, aile bölümü Siirt.. şu, bu tabii, aile bölümü işte. Duruyor var.. Size o Siirt bölümünü okurum yukardan. Tekinciğim, bak, oteli hemen bırakın burada gördünüz eviniz, pırıl pırıl.. gelin burada kalın, otele para vermeyin. Sizi gördüğüme çok sevindim doğrusu..

Zafer ne zaman gitti? Kaç hafta oldu? Gelecek mi?
Zafer.. epey oldu. Berlin’de. Konuştuk hatta yine, dedim ki gelsen iyi edersin beni almaya.. ‘gelemem işlerim çok,’ dedi. ‘Seni’ dedi ‘o alır’ arkadaşı var da bir hanım.. ‘o seni alır dedi getirir,’ falan. Zafer.. dünya çapında olduğu için.. Amerika’dan Japonya’ya Mısır’a, gitmediği yer kalmadı. Öyle beş lisan konuşuyor ana dili gibi. hepsini ezdi geçti...

Kemal Ağbi annemi merak ettim de.. O nasıl bir insandı?
Nazmiye halam! İyiydi! Ben Nazmiye halamı çok severdim. O beni daha çok seviyordu. İlle beni Siirt’e alıp götürmek istedi. Babam demiyor ki ‘Nazmiye bu anne çocuğu, bunu nasıl veririm sana da götürürsün?’

Kemal Ağbi o zaman anne çocuğu değilsiniz, 14 yaşındasınız, zaten çok geçmeden evleneceksiniz değil mi?

Tekinciğim babam böyle insandı! 'Efendim bir de kendine göre evlen, dört tane alabilirsin,'diyordu. Hanımımın adı Emine ve inanın bana Emine adında bir melek.. annemin de adı Emine.. Emine hanım şimdi Osmanlı mezarlığında yatıyor, Berlin’de. Öyle pahalı ki! Dedim;‘Oğlum, benimki! İkinci mezar da bana!’, ‘Olur babacığım,’ dedi. İki mezar yeri şimdi birisi.. yattı orda duruyor ve o hanım, mübarek cuma günü sizlere ömür oldu. İki minareli Osmanlı camiinden çıktılar geldiler...

Kemal Ağbi, Siirt’te bir yıl ortaokulda okudunuz! Nazmiye halanız! Ben nasıl bir çocuktum? Kalemleri verdim size İşte odada sizin kalemleri almışım, kurşun kalemleriniz, siz de istiyorsunuz, ben vermiyorum. Kalem elimde duruyor, demek üç, dört yaşında benim de yazacağım tutmuş, bakın bizim ailede bir yazma tutkusu var değil mi?

Var değil mi Tekinciğim? Zafer de dünya çapında oldu.. dört beş lisanı ana dili gibi konuşuyor.

Ağlamadım o kalemi size verdim. Annem erkek ağlamaz derdi. Yumuşak sesle;‘Kalem senin değil, Ağbin vermek istemiyor. Senin olmayan şeyi alma.' Kemal Ağbi;‘Tekin, bir tanesi sende kalsın, sonra verirsin,’ demediniz siz de.

Tekinciğim şimdi şuraya bak.. gördünüz evi, bedava ev, eviniz.. gelin kalın burada. Ben daha burdayım.

Maksut dayım, amcanız vardı. Cemal Ağbi, nasıldı ağbiniz?

Amcam iyi insandı. Cemal Ağbiyle hep kavga ederdik. İki yaş büyüğüm, hep kavgalaşırdık, beni sevmezdi pek. Çapkın olduğu için.. gidip haber veriyordum sinirleniyordu tabii, babasının sevgili oğlu Cemalettin idi.. Hatıratımda herşey olduğu gibi. Hiç, ne ileri ne geri biraz okurum size.

Kemal Ağbi dayımın sevgili oğlu, sizi tahmin ediyordum.

Sevgili oğlu Cemalettindi, çünkü o da aynı babası gibiydi.

Keramettin Ağbi'nin çocukluğu, gençliği nasıldı?
O da makbuldu babasının sevgili oğluydu.. Keramettin bana karşı da çok saygılı neme lazım, Bünyan’dan..geldiler, bize geldiler, arabalarıyla. Aman efendim neler getirdiler, ballar getirdiler, buraya geldiler öyle yaa. Misafir oldular bize, sonra gittiler. Burayı gördünüz çocuklar ev sizin, siz bu gece burada kalabilirsiniz..

Bağdagül Abla sizden büyük müydü küçük müydü?
Amma da yaptın Tekinciğim, Bağdagül abla tabii en büyüğümüz. Oğlu var yeğenim Raci, iyi çocuktur.

Burda yalnız mısınız? Hiç kimse yok mu bu çevrede?
Şu anda yalnızım. Ben istemiyorum, kadın madın sokmuyorum eve. Bir kadın çalıştırıyoruz burda. Buraları ekti biçti, çok şey yaptı, ooh, ne patlıcanlar yetiştirdik neler neler, şunlar bunlar.. Şu üzüm var ya şu üzüm.. hasta etmişler, görüyorsunuz hastadır o. Minik minik küçük yuvarlak, avuç avuç yiyorsunuz ve doyamıyorsunuz. Çekirdeksiz, hiç çekirdek yok içinde. Bak şu üzüm taaa ordan dal yapıyor, bakmamış ki kadın.. komşu kadın bakıyordu, ilaçlanması lazım bunların. Bak bütün.. nasıl böyle biliyor musunuz, çekirdek mekirdek yok. Çekirdek yok hiçbir şeysi yok öyle üzüm görmedim hiç dünyada.

Biz artık gidelim Kemal Ağbi. Yarın tekrar geleceğiz.
Evet canım.. evet evet çok sevindim sizi gördüğüme vallahi.. söz verdiniz yarın gece buradasınız.. Gelirken bugünkü gibi yemek getirmeyin, evde hepsi var.

Kasım, 2009, Muğla, Köyceğiz