18 Ocak 2009 Pazar

Mektup yazmak insanın kendisinden dışarı çıkmasıdır; Altıncı yazı

Mektup türünün, bir yazınsal metin olarak onaylanmasının üzerinden geçen süre fazla değil. Mektup yazmak ya da yazmamak, nedir?

Mektubun geçirdiği evreler, bugün vardığı yer ve işlevselliği ile toplumsal varlık sarmalında yüklendiği önem ve insan çevresinde zihinsel; ussal, estetik ve etik değerleri tetikleyen, kılgıcı dünya ve ruhanilik arasında örnekleri ile köprü görevini de üstlenen bu tür, şöyle ki mektup konusu şöyle böyle kimi ayrıntılarla önümüzdeki günlerde de sürecek. Gelenlerin içinden kimileri mektup özelliği öne alınarak yayınlanacak...

Siyasal propagandanın dışında bireyi içselliği ve içtenliği ölçüsünde açımlayan ve yazınsal niteliği ile yüce duyguları kılgıcı dünyanın haddesinden geçiren, nesnellikleri ve duyarlıkları ile insanı, çevre döngüsü sarmalına yerleştirip betimleyen; insandaki anlık duyumların da sözcüsü olan bu tür mektuplar için, evet yer açılacak bu köşede.

Öteki bir başka köşede ise “deneme” yazın türü örneklerini izleyeceğiz.

Neden "mektup" ve "deneme" yazın türleri sorusu daha sonra yazı masasına gelecek ve bu tür örnekleri ile burada öne çıkacak. Şimdi buradan dışarı çıkalım ve gökyüzüne bakalım. Evet!

Evet! Mektup yazmak, insanın kendisinden dışarı çıkmasıdır. Dün tıpkı böyle oldu. Evet! Kendimden dışarıya çıkıyormuşum gibi bulunduğum yerden dışarı çıktım dün. "Mektup yazar mısınız,” sözünü yineleyerek çıktım sokağa. Dün karlı bir gündü. Mavi Gezegen soğuyormuş!

Buzul çağının habercisi sayılan bu durum, gazetelerin arka sayfalarında, sesi kısılmış söz gibi süslenmişti. Baskıya uğrayarak sindirilen insan sesi gibi geldi bu haber bana. Ne yapabilirim!

Dün belki de bundan kendimden uzaklaşmak için çıktım sokağa. Buzul bir yel esti karşıdan yüzüme doğru. Yaprakları dökülmüş ağaçlar dikkatimi çekmiş olmalı, düşünmeye başladım.

Buzul çağında ağaçlar ne kadar süre baharı bekleyecekler, diye sordum. Bunun ardında, dört mevsim yeşil yapraklarını koruyan ağaçlardaki giz ilgimi çekti. O sırada yürüme ilgim zayıflamıştı ve sadece ayaklarımın çıkardığı sesleri işitiyordum.

İnsanlar da dört mevsim yeşil yapraklarını koruyan ağaçlara benzer, sözleri uçuştu zihnimde. Bu konu yürüdükçe daha da yoğun su akışı gibi gürleyerek düşüncelerimin önüne geçti ve beni sardı.

Nerede olduğumu unutmuştum. Doğu yakasında yürüdüğüm büyük parkın sınırı birden sona erdi önümde. Bu sırada arkadan hızla gelip öne geçerek koşan “Beyaz Pardösülü Adam” başını bir an geri döndürdü (bir reklam afişi gibi bir elinde minik bir bilgisayar vardı) ve bana seslendi.

“Mektup yazın,” başlıklı iletinizi biraz önce aldım, trende mektup yazacağım,” dedi ve koşarak uzaklaştı.

Tekin Sonmez

New York